Wednesday 27 June 2007
Monday 25 June 2007
21 Haziran Perşembe | Urban Ladmarks 'Xu Tan'
Bu gece ekiple son gecemiz. Yarın bir çogu ayrılıyor. Geceye Jın Yue Jıu De Jıu'nun Karaoke çantasıyla başladık. :)
Posted by Aslı Şüküroğlu at 06:54 0 comments
Wednesday 20 June 2007
19 Haziran Sali | Yung Ho Chang geldi
Posted by Aslı Şüküroğlu at 08:21 0 comments
18 Haziran Pazartesi | Proje görselleri
Posted by Aslı Şüküroğlu at 08:07 1 comments
17 Haziran Pazar | Belval "Open Air Festival"
Küçük bir sahne, heyecanli bir grup ve toplasan 50 kisi yapmayacak kalabalik.....
Posted by Aslı Şüküroğlu at 08:05 0 comments
Thursday 14 June 2007
13 Haziran Çarşamba | viki Vikiii
Bugün bütün gün vikiyle uğraştık. 21’ine kadar her şeyin bitmiş olması gerekiyor
çünkü Juan Du önümüzdeki hafta geliyor ve bizim tüm işleri bitirip sunum yapmamız gerekiyor :)
Domus Akademi’den Virginya tüm sürecte bizimleydi, yönlendiricimiz o oldu. Yarın o da dönüyor onun yerine Domus’tan başka bir küratör geliyormuş ama daha kim olduğunu söylemediler. Bu süreçte neler yaptığımızı viki
sayfasından görebilirsiniz :)
Posted by Aslı Şüküroğlu at 06:35 0 comments
Salı Aksam üzeri ‘Image of the city’
Grand Theatre binasında ki panele katıldık. Paul Helminger vali, Geraldine Knudson city manager açılış konuşmasını yapıp bu sene neler yaptıklarını ve neler yapacaklarını anlattılar. İkinci kere AKB secildikleri için çok memnunlar ve bu ‘görev’in altından başarıyla kalktıklarını söylüyorlar. Bir çok açıdan Avrupa’nın merkezi olmayı başardıklarını ‘çok kültürlülüğü ve çok dilliliği’ sorunsuz taşıdıklarını ve iyi bir karışım merkezi olduklarını söylediler. Sadece suç oranının düşük olması üzerinden bu soruca varmaları enterasan. Üniversitenin kentin havasını değiştireceği üzerinde herkes hem fikir. Kendilerini dinamik bir kent olarak görmeleri de ayrıca ironik. Kültürel açıdan atağa geçtiklerini dile getirdiler. Bu yıl aypılan tüm projelerin ve işlerin devamının saglanması için açaba saglayacaklarını da dile getirdiler, kültürel konular üzerine açıklarının olduğunu fark etmeleri güzel tabii. Kenti yenilerken kentte yaşayanlarla birlikte bunu yaptıklarını katılımın önemini vurguladılar. Gece her yerin 8’de kapanıyor olmasını eleştiren bir konuğa bunu da düzelticez burası daha canlı bir merkez olacak diye cevap verdiler . Bu da günün son cümlesi oldu, herşey kontrolleri altında :)
Posted by Aslı Şüküroğlu at 06:33 0 comments
12 Haziran Salı | Urban Landmarks peşinde…
Hou Honru’nun küratörlüğünü yaptığı Trans(ıent) city programı 3 projeden oluşuyor: bizim şuan üzerinde çalıştığımız ve kendi içinde farklı başlıklara ayrılan Urban Lab, şehrin farklı noktalarına yapılan yerleştirmelerle Urban Landmarks ve kentin içinde sıkışıp kalan ve görünmeyen noktaları öne çıkartıp canlandırma çabalarıyla Community Life.
Banu ve ben buğün Urban Landmarks peşindeyiz :)
Sırayla: Didider Fiuza Fasustino ‘Temporary Autonomous Zone’
Olaf Nicolai ‘Sipan’
Simone Decker ‘Instant’ işinin fotoğraflarını yukarıda bulabilirsiniz. :)
Posted by Aslı Şüküroğlu at 06:14 0 comments
11 Haziran Pazartesi | Yeni Hafta
Aksam Üzeri tranvay müzesinde bir sergi açılışına katıldık. Oldukça küçük bir müze. At arabası, demir aletler, ilk kullandıkları otbüsler vb… sergi, yeni yapılacak tranvay hattı ile ilgili. Bunun için bir yarışma düzenlenmiş, birinci olan plan sergileniyordu. Müzenin ortasında kalan küçük boşluğa sandalyeleri koydular, bir masa 2 mikrofon.. Vali ve proje sahibi sahnedeler ama oturan kalabalık çok hareketli, daha sunuş başlamadan sorular geliyor her yandan, ne yazık ki ne sorduklarını ve ne anlatıldığını anlayamadık çünkü Lüxemburgçaydı :)
Posted by Aslı Şüküroğlu at 06:10 0 comments
10 Haziran Pazar Trıer | Almanya
Konstantin sergisinin ayak izlerini takip ederek meydana geldik, Almanya’nın en eski kenti herşeyi özenle korumuşlar.
Posted by Aslı Şüküroğlu at 06:00 0 comments
Tuesday 12 June 2007
Lüksemburg’da ilk gece
Gece manzarası muhteşemmiş. Cumartesi gecesi herkes dışarıda, Grund’dayız (old city). Burası kentin tarihi yarım adası, küçük eğlence merkezi aslında. Yerel sokak sanatçıları sokakta müzik yapıyor, dinleyenler, dans edenler ….
Yemyeşil bahçelerin içinden, kale duvarlarının tepesinden ve köprülerden geçerek eve geri dönüyoruz.
Yarın sabah erkenden yollardayız, Almanya’ya gidiyoruz :)
Posted by Aslı Şüküroğlu at 13:58 0 comments
Hızlı Tren
Posted by Aslı Şüküroğlu at 13:56 0 comments
9 Haziran Cumartesi | İlk Cumartesi
Öğleden sonra Juan Du ile yazıştık. Her grup ayrı ayrı konusunu açıkladı ve sorularına cevap aradı. Tüm bu sürecin sonunda genel izlenim acaba bizi doğru anladı mı? oldu ki bu doğal nede olsa internet yüz yüze tartışmaya benzemiyor ki .
Akşam, Fransa Lüxemburg arasında ki hızlı trenin ilk gününü kutlamasına katılıcaz. Ardından Eril’e sürpriz doğum günü partisi yapıcaz herkesi organize ettik, şaraplarımız hazır :)
Posted by Aslı Şüküroğlu at 13:50 0 comments
Monday 11 June 2007
8 Haziran Cuma | Atölye
Bugün erkenden masa başındaydık. Dün yazdığımız başlıkları bugün birleştirdik ve 3 grup oluşturduk. Herkes istedigi başlık üzerine çalışabilecek, her grup 4 kişiden oluşuyor. Bizim grubumuzun konusu; ‘ ECC Border Police’ Delay time Generator. Bugün konuşarak geçti yarindan itibaren vikilerimizi yazmaya başlıyoruz. Akşam Bauhause Kolleg’in ‘Europe on the Move’ projesinin sunumu var. Performanslarının adı; ‘Lux Lumen’ Yaptıkları yerleştirmelerin birini görme şansım oldu akşam diğerlerinin fotoğraflarını görebilicem sadece.
Aslında şanslıyım çünkü Lux Lumen ekibinden 3 kişiyle aynı gruptayım. Bu ECC kapsamında yapılan projeler üzerine daha çok şey öğrenme ve konuşma fırsatı doguracak :)
Posted by Aslı Şüküroğlu at 16:27 0 comments
7 Haziran Perşembe | Urban Lab
Atölyede yapılan gezi üzerine ve bundan sonrasında neler yapılacagı üzerine konuşuldu.Kimsenin yaşamayacagı –ki bunu kendileri söylüyor- fantastik bir yer inşaa ediyorlar…
Asıl konumuz olan Trans(ient) city üzerinde çalışırken nasıl bir yöntem belirleyecegimize karar verdik. Anahtar kelimeler yazıp havuza attık ve hepsi üzerinde teker teker konuşup grupladık. Yarın bunlardan başlık ve yöntem çıkarmaya çalışacağız. :)
Ben biraz geç kaldığım için (5 gün) şehir turlarını ve müze gezilerini kaçırdım. Eril ve Aslı her ne kadar bana kenti en ince ayrıntısına kadar anlatsalar da kenti keşfe çıkmam gerekiyor.
Ayrıca program koordinatörümüz Hou Hanru’nun açılış konuşmasını da kaçırmış oldum. Heyse ki herşey urban lab sayfasında var :)
Posted by Aslı Şüküroğlu at 16:23 0 comments
7 Haziran Perşembe | İlk izlenimler
Sabah erkenden Kirchberg’e gidildi. Yeniden yapılandırılan merkezin inşaası neredeyse bitmiş. Yeni yapılan opera binasının mimarisi büyüleyici. Mimarlık ofisinden bir mimar tarafından bilgilendiriliyoruz. Sorunlari toplu taşımanın yaygın olmamasıymış. Yeni inşa edilen yerlerle birlikte çalışan insan sayısında artış olacak ve herkes bu kadar aracı nereye yerleştirecegini düşünüyor. Binalar alan azlığından çok katlı. Her yeni binayı farklı bir mimar tasarlamış, birbirinden farklı ve gösterişli olsun istiyorlar sanırım. AB’nin ekonomik başkenti olmak istiyorlar. Fakirlikten zenginliğe geciş kolay olmamış onlar için banka sektörünün ne kadar önemli olduğunun farkındalar. 2010 için ön gördükleri rakamlar; 35.500 çalışan(kent dışında yaşayıp, gidip geliş yapan kişiler), 10.900 yerli, 4.000 öğrenci. European School açılmış fakat öğrenci sayısı çok az ve kente henüz bir faydası yok.
Aslı Luxemburg’un yerlileri nerelerde çalışıyor diye sordu, mimar bayan burada yerli yok dedi, herkes dışarıdan geliyor. Eski sanayi kentini ne yaptıklarını oradaki çalışanları nasıl degerlendirdiklerini sorduk ama cevap alamadık, arada kaynadı.
Kente dışarıdan gelen çalışanları daha çok kentine çekmek ve daha çok vakit harcamalarını saglamak için yaptıkları spor merkezi, golf sahası, parklar birinci planda tutulurken çagdaş sanatlara yönelik yapılar, müzeler yada performans merkezleri ikinci planda kalıyor.
Asıl sorun Luxemburg’un merkezi ‘old city’ ile kirchberg gibi cevrede kalan alanlar arasında ciddi bir iletişim sorunu var. Bundan sonrası Tarans(ıent) cıty’e hoşgeldik….
Posted by Aslı Şüküroğlu at 16:16 0 comments
6 Haziran Çarşamba | Merhaba Luxemburg
Havaalanından çıkışta ilk gördüğüm afiş Luxemburg’un Avrupa Kültür Başkenti afişleri oldu. Mavi geyik buradaki günlerimin takipçisi olacak. Central Gar’a giden otobüsü bulmam kolay oldu, otobüs yolu boyunca cama yapışıp çevreyi izledim. Yol boyunca devam eden küçük bayraklar dışında mavi geyiği göremedim. Ne zaman kentin merkezine yaklaştık bazı binaların önünde gördüm onu, sanırım doğru yoldayım :)
Kent sessiz ve fazla düzenli ama bu konuda uyarılmıştım :)
Odama çıkıp arkadaşlarımla tanışıyorum, ilk akşam yemeği….
Yarın Lab’dayız….
Posted by Aslı Şüküroğlu at 16:06 0 comments
Wednesday 23 May 2007
İlk tur sonuçları | Herkes bir inci
Tüm gruplar projelerine odaklandılar. Talia Dorsey’in katılımıyla gerçekleşen son sunumun ardından gerçekleştirmeyi düşündüğümüz projelerimizin kenarlarını yumuşatmaya, vaktimiz kaldıkça da cila atmaya başladık. Fikirler güzel ve herkes de elinden gelenin en iyisini yapmak istiyordu. Rötuş zamanı yaşanan hareketlilik diğer günlerden çok da farklı olmamakla birlikte atölyenin ardından gelecek boşluğun dumanını hafiften yüzümüzde hissediyorduk. Herkes soğukkanlılığını korumaya çalışıyordu. Sessiz bir çığlık olarak panik, hareketlerimize işliyordu. Bu iş için buraya gelmiştik ve neyi kimle yapacağımızın hiçbir önemi yoktu. Bu iş bitecekti. Birbirimize güvenmek zorundaydık. Açık iletişim gerekiyordu. Eleştirilere açık olup başkasını da eleştirmekten kaçınmamalıydık. Tartışarak ortak dilimizi bulmalı ve onu geliştirmeliydik. Tam da böyle oldu herşey.
Hatırlarsanız bizim grubun çıkış sorusu da “şehir bizden bi’şeyler mi saklıyor?” olmuştu. İki hafta boyunca bu sorunun peşinden koştuk. Sonuç ne oldu biliyorsunuz; şehirin ya da ülkenin saklayacak bi’şeyleri yok. Herşey öss sınavında anlam yüklemeye çalıştığınız felsefe soruları kadar basit temeller üzerine kurulu. Direk çıkarımlar yaparak “burası şöyle bir yerdir, şehir yaşantısı da böyledir” deme rahatlığımız vardı. Lüksemburg’lunun biri gene hiçbir fıkraya konu olamıyor, Lüksemburg’dan dünyaya gene bir yıldız parlamıyordu. Bizim ekibimizin sorudan yola çıkarak hazırladığı konsepti de hatırlıyorsunuzdur; Luxemburger!
Ekonomik ve hukui düzenlemelerle yüksek getirilere mahal veren sistem üzerine kurulan 200’den fazla banka; Avrupa Birliği’nin en önemli kurumlarına ev sahipliği yapan Kirchberg platformu ve tüm bunların arasında kalmış yaşayanlarının tektipliliği üzerine yarattığımız metafor; ülkenin yoktan varedilen ve pazarlanan değerlerinin altını çizen ironik bir eleştiri özelliği taşıyor. Mükemmel bir Luxemburger’in tadına bakmak ülkede bizi en çok rahatsız eden mükemmelliğe de gönderme niteliğindedir.
Grubumuzun hazırladığı Luxemburger ambalajı Thibaut’ya, projemizi anlatan A0 boyutundaki görsel düzenleme Juan’a, Lüksemburg için alternatif yemek kitapçığı çalışması da Erdem’e ait. Atölyenin sonunda hazırladığımız çalışmalarımızı aşağıdaki linklerden görebilirsiniz. Eğer ki yeteri kadar anlatıcı olmadıklarını düşünüyorsanız, bizim gözümüzden kaçırdığımız bir nokta ya da anlatım eksikliği var demektir. Bu durumda görüşlerinizi bildirmekten çekinmeyiniz.
Bu blogda kişisel deneyimlerimin mekanik yanını sizlerle paylaştım. Buradan ayrılırken yaşadığım duygusal salınımlarımı ise işin dışında tutmaya özen gösterdim. Atölyeye katılacak Bilgi öğrencilerine olası sosyal sıkıntalar hakkında fikir vermesi açısından son sayfayı hissiyat devinimleriyle biraz ağlatalım.
Diğer bir sıkıntı kaynağı şehirin düşünceleri zorlayacak derecede yapaylığını hissetmeniz oluyor. Bundan emin olsanız da beyniniz buna inanmak için veri istiyor. Benim buna inandığım noktadan sonra ise burada yaşamak için emekliliğimi ve eşimi hayal etmekten başka düşünecek hiçbi’şeyim olmadı şehir hakkında. O bile tartışılır.
Bu arada, şehir şehir diyorum fakat ülkeden bahsettiğimi her seferinde unutuyorum. Bunun da nedeni merkez dışındaki heryer evrensel köy hayatı ve gene evrensel endüstriyel yapılarla dolu olduğundan kültürel anlamda yaşanacak ve anlatacak değerli konu başlıklarının olmamasıdır. Ülkenin ismi de merkezin ismiyle aynı; Lüksemburg.
Ülke kişi başına yıllık gelirde dünya sıralamasında bir numara olduğundan bu durumun gündelik harcamalara yansıması da bir hayli yüklü oluyor. Basit bir yiyecek size 4 euro’dan aşağıya mal olmuyor. Ufak bir rakam gibi gözüktüğüne bakmayın hiç, kendisi üç haftada günde kaç defa karşınıza çıkacağını çok iyi biliyor. Alkol kullanımınız varsa rahatsınız. İçkiler çok ucuz. Fakat bu durum da sürekli alkol alabileceğinizi göstermiyor. Her türlü yiyecek ve içecek satan tüm mekanlar akşamüzeri 6, bazı marketler ve bildiğim bir benzin istasyonu da 8’e kadar açıklar. Oturduğum yerde sabah 4’e kadar açık 3 dükkana gece ziyaretleri alışkanlığım olduğundan buradaki sisteme hiç mi hiç alışamadım. Alışmak da gerekmiyor tabi, siz onlardan önce davranıp kalabalık olmayan öğlen saatlerinde alış-verişinizi yaparsanız istediğinizi temin edebilirsiniz.
Aileyi, eşi dostu aramak için ise iki seçeneğiniz var. Eğer kişisel cep telefonunuzdan yüksek tarifelerden görüşme yapmak istemiyorsanız, postaneye giderek 10 ya da 20 euro’luk “Full Contact” adlı karttan alınız. Bu kartların üzerindeki şifreyi girerek sabit telefonlardan Türkiye ile uzun soluklu görüşmeleri uygun fiyata yapabilirsiniz. Olur da acilen arama yapmanız gerekir ve bu karttan bulamazsanız, tren garındaki mecmua satan dükkandan temin edebileceğiniz standart kartlar da işinizi görecektir.
Posted by Erdem Dilbaz at 01:19 0 comments
Wednesday 16 May 2007
14 Mayıs Pazartesi | Güzel işler bunlar
Öğleden sonra saat 2’de APC – AIA’nın başkanı ve yönetim kurulundaki arkadaşlarla bir toplantımız olacaktı. Sunum için gerekli malzemeleri hazırladık. Lüksemburger konseptimzi fikir bazında anlatmakta ise ortak bir dile sahip olduğumuz için kendi aramızda yarım saat süren bir toplantıyla ortak dilimizi de belirledik.
Geldik geldik.
Biz Lüksemburger kabının içine leziz mi leziz, mükemmele yakın bir hamburger koyarak bu işin ironisini yaşatmayı tercih ediyoruz. Toplantı sonrası kendi aramızda konuştuğumuzda kafamızın takıldığı tek noktanın bu olduğuna karar verdik. Ürünlerin tasarımlarının en kısa sürede bitmesi gerekiyor. Çünkü atölye cuma günü bitiyor ve önümüzdeki haftalarda, bizler ülkelerimize döndüğümüzde, işler matbaalarda ve restorantlarda hazırlanmaya başlanacak. Net ve temiz işler bırakmamız gerekiyor.
Akşamüzeri Talia Dorsey ( OMA / AMO ) geldi. Kendisiyle de bir toplantı yapmamızı istedi. Gece kitapçık tasarımı için sabahlayacağım için eve dönüp kalın giysiler aldım. Atölyeye döndüğüm anda toplantı bitmişti. Grup arkadaşlarım görsellerimizin açıklayıcı olmadığını söylediler. Haklılar da. Organizasyonda olanlar anlar ancak, dışarıdan bakan biri için anlamlı da olsa resimler aralarındaki bağlantıyı kurmak güç. Bu gece sabahlayınca nasıl görseller çıkartacağımı ben de merak ediyorum.
Kısaca diğer grupların da projelerini anlatayım. 1. grup Claire – Guillaume – Ayça’dan oluşuyor. Şehirin ikinci merkezi otobüs durağı Himilus’un orada, yani şehirin göbeğinde bir alt geçitte yaşanmayan olaylar üzerine çalışıyorlar. Bu geniş alanda dükkanlar için de mekanlar olmasına rağmen, yaşayan bir mekan bulunmuyor. Ancak mekanda takılan hip-hop gençliği müzikleri ve sohbetleriyle burada bir alt kültürü temsil ediyorlar. Bu mekana yönelik grafik çalışmalarıyla aşağıda neler olduğunu ya da olabileceğini insanlara anlatmak istiyorlar.
3. grup Mathias – Emilline – Sabrina’dan oluşuyor. Tren garında ses yerleştirmesi düşünüyorlar. Garın kendi seslerini tekrardan gara vererek neyi amaçladıklarını çok iyi anlayamadım. Çünkü konu kaliteli ses almak ve bunu da tren garına yaymak için yüksek maliyetli kuadrofonik ses sistemleri kurmakta sıkıştı. Gelişimini öğrenip sizlere de anlatacağım.
4. grup Jelena – Logan – Ege’den oluşuyor. Onlarda şehirin limitleriyle ilgili bir iş hazırlıyorlar. Bildiğimiz trafik işaretlerini kendi dertleri çerçevesinde yorumlayarak oluşturdukları grafikleri tabelalara bastırıp, belirleyecekleri yerlere asmak istiyorlar. Güzel bir esprileri var, piktogramlarını hazırladıkları zaman işleri tamamlanmış olacak.
Yarın son sunumumuz var. Bekliyoruz.
Posted by Erdem Dilbaz at 05:40 1 comments
Sunday 13 May 2007
12 Mayıs Cumartesi | Proaktif provokasyon
Posted by Erdem Dilbaz at 01:26 2 comments
Friday 11 May 2007
8 9 10 11... Mayıslar | Process in progress
Birkaç gündür yazamamamın nedeni yazacak bi’şeyler olmamasından ziyade ne yazacağımı bilememden kaynaklanıyordu. İş üretme sürecine girince yaşadığımız sıkıntılardan kurtulduk nihayetinde. Bir önceki güncükte yazdığım şehirle ilgili çıkarımları en sonunda tek bir noktaya odaklayabildik.
Bu günler içinde Valerie Hanım’la konuştuk bazı bazı zıtlaştık da. Kendisini anlıyoruz, az zaman kaldı ve yapacağımızın ne olduğu henüz belirli olmadığından yönetiminin, varsa tabi, olumsuzluklarını göstermek istemiyordu. Amma velakin biz tartışırken söylediklerimiz üzerinden “bunu şöyle yapın, şunu da böyle kullanın ve belki bunu da alıp buna çevirebilirsiniz” dediği vakit turnikeye çıkan basketçinin yediği bloğu yemiş kadar oluyorduk. Ortak bir noktada buluşmamıza ne kadar uzak ya da yakın olduğumuz belirli değilken birden otoritenin dediğini düşünmeye başlayınca motivasyonumuz ve ilgimiz dağılıyordu. Topladığımız dataların ve kişilerin iyi yönlendirilmesi gerekiyordu.
Burada kendimi sanatsal mecralara, kavramlara o kadar kaptırdım ki yönetici kimliğimi unuttum. Bu önemli bir nokta, çünkü gelip “sahne sanatları yönetimi okuyorum” dediğiniz zaman yönetici olmuş oluyorsunuz. Grup arkadaşlarım ve Valerie Hanım bu işte yönetim eksiği var diyince bir an utandım, dedim hemen toparlamalıyım durumu. Çünkü ben bir sürü yerleştirme düşünüp tavrımın da yerleştirmeden yana olduğumu belirtmiştim. Kendi isteklerimi geri plana çekmeye, grup arkadaşlarımın isteklerini geliştirip ortaklaşa bir projeden tad çıkarmaya baktım. O yerleştirmeler de aklımda duruyor, elbet bir gün farklı bir durumda yapılacaklar.
Herneyse, akşamüzeri atölyeye geldiğimde Juan’ı yalnız yakaladım. Birer kahve alıp konuştuk. Elde avuçta olan çok güzel bir “Lüksemburger” ürünümüz vardı. Bunu nasıl geliştirebileceğimize baktık. Juan işin başından beri bir kitapçık yapmak istiyordu. Bense içine koyacakları görmeden bir yorum yapmamış, olur deyip devam etmiştim. Bizim bu Lüksemburger, işin başında sorduğumuz sorunun cevabı olarak karşımıza geldi.
“Şehir bizden bi’şey mi saklıyor?”
Hayır, şehir para hariç hiç bi’şey saklamıyor!! Bunu söyleyememiştik bir türlü. Emin olmak istemiştik. Gezdik gördük, sorduk soruşturduk sonunda bizim hüsnü kuruntumuza dönüşen sorunun cevabının koca bir hiç olduğunu bulduk.
Elimizde çok temiz bir şehir var. Devletin başındaki parlemento sosyalist, Lüksemburg şehiri ise yeşiller ve bir hristiyan demokrat partinin koalisyonunda. Varolan sistem, sadece yemeklerin pahalılığından koca bir çıkarım yapmadık, sağlam kapitalizm cici liberalizm. 2007 aktivitelerine bakıyordum daha dün akşam. Nerede hangi konser var, nerede en dandirik stand-up şovu var ama kimi yerde harika sanat galerileri var; istisnasız herşey Avrupa Kültür başkenti mavi geyiğinin logosunu taşıyor. Şehirin ufaklığına sığan bu kadar çok aktivite insanın başını döndürse de izlemeye gittiğimiz çoğu aktivite yapmışlar demekten öteye geçirmedi bizi. Bunu öyle düşünmeden de değil, ciddi ciddi anlamaya çalıştıktan sonra söyledik.
Posted by Erdem Dilbaz at 17:15 0 comments
Wednesday 9 May 2007
7 Mayıs Pazartesi | Durum değerlendirmesi
Ekipteki arkadaşlarımınla uyumumuz çok iyi. Sürekli tartıştığımız konuları geliştirip bunların da dışına çıkmaya çalışıyoruz. Artık belirli bir ürün çıkarma vaktimiz de geldi. Fakat bu kadar sorumuz olmasına rağmen net bir konuda uzlaşamadık henüz ve nasıl bir ürün çıkartacağımız belirli değil. Şu ana kadar ki izlenimlerimizi sizlerle paylaşarak durumu birlikte değerlendirebileceğimizi düşnündüm. Bakın bu SimCity bize neleri sunuyor.
Öte yandan, aynı kültürel karmaşanın gerçekleşmesini isteyen gençlerin ümidi ise patlamaya hazır bir bomba olacak kültür karmaşasının zenginlikleri. Yani pratikte aynı istekler var, temelde ise farklı beklentiler. Devletin yapmaya calıştığı eğlence merkezleri, ofisler ve farklı yerleşkelerin istedikleri nötrlüğü sağlayacağına güveniyorlar ayni zamanda bununla gerçekten gurur duyuyorlar!
Bir diğer karmaşa da şehrin ve şehirdeki kimsenin kimliğini göremiyoruz dışardan. İnsanları tanımamız için hiçbir ipucu veren karakteristik davranışlar görmedik. Farklı bir ifade göremiyoruz.Bu da bize `kimliğin saklanması` başlığını gozönünde bir yere almamızı sağladı.
Homojenlik sorunu gündemde...Herkesin davranışları ve istekleri o kadar yakin ki birbirine homojen bir ortamda yaşadığımızı hissediyoruz. Yapay bir cennet adeta. Kişi başına düşen yıllık kazançta dünyanın en zengin ülkesi. Ama onunla da kalmıyorlar. Bu onlar için normal olduğundan belirli davranışlar geliştirmişler ve devam ediyorlar yaşamlarına. Evrimde de devrimde de ilerlenecek bir yer kalmamış gibi yaşıyorlar. Zaten buranın Dük'ü ve Düşes'i adına yapılıyor herşey. Politikacılarını araştırıyorum şimdi. Gelişmeleri an be an bildireceğim.
Gelelim en muhterem mevzuya. Bankalar buranın can damarları. 210 farklı banka var. Hepsinin de cok şık ofisleri var. Netten baktık bir kismına, gezecek kadar az değil para merkezleri. Tarihini araştırırken birkaç skandalla karşılaştık. En çok dikkatimizi çeken de Usame Bin Ladin'in hesaplarını burada tuttukları ortaya çıkınca kopan skandal oldu Kimse bundan bahsetmek istemiyor. İsviçre gibi burası. Cüzdanlar gizli yerlere konuşlanmış, dünyayı satın almayı dahi ufak bir hesap olarak görüyorlar.
En çok gözümüze çarpan yer ise Kirchberg. Kilise tepesi demekmiş Almanca, dün oğrendim. Kirchberg platformu dedikleri yerde Avrupa'nın en önemli kurumları bulunuyor. Adalet binasından tutun da en koca finans merkezlerine, filarmoni binasindan birkaç göstermelik yaşam alanı alışveriş merkezlerine kadar mimari açıdan en zengin alan burası. Buranın şehirle olan bağını bulmaya çalışıyoruz. Şehirdeki insanlar bu bölgeyi biraz uzaylı gibi algılıyorlar. Ama emin olmalıyız, hiç umursamıyor bile olabililer.
Benim kafamı kurcalayan asıl mevzu ise şehirdeki insanlarin etiği nedir ve politikaya ne açıdan bakıyorlar? Herkes halinden memnun gözüküyor ama bu hiç bi’şey düşünmüyorlar anlamına da gelmiyor. Şehirdeki insanların neye nasıl tepki verdiklerini ise hiç bilmiyoruz. Bu insanlarin limitlerini ne zorlar emin değiliz. Ne yapsak ne etsek sorunsalımızın altında biraz da bu yatıyor.
Posted by Erdem Dilbaz at 03:17 0 comments
Tuesday 8 May 2007
Ballet Architect
Kirchberg fenomeni: http://www.kirchbergonline.lu/
Luxemburg Filarmoni: http://www.philharmonie.lu/fr/vorschaltseite/vorschaltseite.php
Debussy: http://en.wikipedia.org/wiki/Debussy
Antheil: http://en.wikipedia.org/wiki/George_Antheil
Posted by Erdem Dilbaz at 05:23 1 comments
Sunday 6 May 2007
5 Mayıs Cumartesi | Project Mayhem
Dün gece dışarı çıkıp şaşırdık. Gittiğimiz yerlerde herkes pek güzel oturuyor, pek güzel duruyordu. Hani dans hani hareket hani sohbet. Yok, hiç alakası yok. Herkes oturuyordu o kadar. Kalabalık olduğumuz için çok sıkılmadık lakin 6 erkek dolanmak hiç de hoş değildi tahmin edebileceğiniz gibi. Burada bir dönerci gördük mekanlar arasında dolanırken. Her sabah junk-food yemekten bıkmış ben direk içeri girdim. Mekan 1980'lerin Topkapı’sındaki sanayi hanlarının arasında bir yer gibi dekore edilmişti. Gene uluslararası pazarda yarışamadık dönerle.
Görev bilinciyle şehre dalan kahramanlarımız gece zil zurna sarhoş oldular. Sabah da 4 saate anca kendilerine geldiler. Bugün projenin sunumunu hazırlamaya başladık. 10 resim, 1 soru ve 3 dakika kıstasına göre görsellerimizi ve kendimizi hazırladık. Bizim sorumuz belliydi; “şehir bizden bi’şey mi saklıyor?”.
Saat 7’de atölyenin asma katında bir dans performansı ve öncesinde bizim sunumumuz vardı. 30-35 kişi aslen dans performansına gelmişlerdi. Sunumlarımız güzel geçti. Her grup derdini anlattı. Ancak beklentileri dans performansı olunca insanların, neyi anlattığımızı merak ederek geçirdiler 15 dakikayı. Sunumlar bitince Lüksemburglu genç sanatçılarla hoş beş ettik. Onlar derdimizi anlıyorlardı.
Gece dışarı çıkmak istedim ama önce şu kafayı taktığım videoyu bitirmeliydim. Atölyeye gidip illegal download’lar arasında doğru dosyayı aramakla geçireceğim saatleri düşünerek kapıyı açtım. İçerden, sabah performansın yapıldığı kattan, dambır dumbur elektronik müzik sesleri geliyordu. DJ kötü de çalmıyordu. Gecenin 10’u olmuş, bir içki alıp öyle oturayım bilgisayar başına dedim. İyi de demişim. Yukarıda Lüksemburg’lu video, müzik, performans sanatçılarının hepsiyle tanıştım. İçkisidir, yemeğidir, sigarasıdır derken saat 2 küsür olmuş, biz dekonstrüksiyon hayırlı mı değil mi, geleceğe mimariden bellek aktarırken yaşanmışlıkları nasıl ifade ederiz tartışmalarına girmişiz; oradan Türkiye ve İstanbul sohbetleri yapmışız; şehir hakkında sanatçıların hazırladıkları dergi ve gazeteleri okumuşuz. Olmuşuz yani sizin anlayacağınız.
Şimdi elimde şehire sorduğumuz sorunun cevabına ulaşabileceğimiz bir çok kaynak var. Yarın tatil, arkadaşları alıp parkta biraz yayılmayı düşünüyorum. Artık dinlenebiliriz.
Posted by Erdem Dilbaz at 11:40 0 comments
Saturday 5 May 2007
4 Mayıs Cuma | Audrey Hepbön
Diğer sıkıcı tarafıysa; dün masada yapmak istediklerimizi söylediğimizde “bu öyle olmaz, bu yanlış, buralarda bunu gördünüz mü ki a-aaa” gibi soruları bize yöneltmesi oldu. Tabi hepimiz gerildik, çünkü kendisi şehri tanımadığımızı ima eden sorularla işleri eleştirince kendi kuyruğunu kovalamaktan bıkmış, kuyruğun galibiyetini geciktirmek isteyen kediler gibi kuyruğumuzdan kaçar olduk. Sorularımızı projelere çevirdik. Açıkcası bana “Hangi işi beğendin?” dediğinde “Hiçbir fikrim yok” dedim. Olamazdı da...İlk başta aldığımız “redifine” brifi nerede bu soru yumakları nerede.
Elbette atölyenin sonunda hepimiz tatmin olmuş olarak buradan ayrılacağız. Hepimizin içi rahat, fikirlerimize güveniyoruz. Bir yandan da Bayan Valerie’nin tavrı bizi birbirimizin fikirlerine kilitlenmeye yönlendirdi. Yani metodolojilerinin işe yaradığını düşünecekler, hayırlısı diyelim.
Neyse ki bugünkü iletişimiz çok daha iyiydi. Bizimle tartışıp fikirlerimizi geliştirmekde yardımcı olabilecek yeni bir hoca geldi. Bizimle kısa bir süre birlikte olacak kişi uluslararası sergileri ve bazı müzelerin tasarımını yapan Audrey Tenaillon aynı zamanda l'Ecole Supérieure d'Art et de Design de Reims'de eğitmenlik de yapmış biri. Kendisi tüm gruplarla teker teker tartıştı, bizim grup hariç hepsinin fikirlerini değiştirmiş. Bizim de biraraya getiremediğimiz kelimeleri topladı ve hükümetin gurur duyduğu “tüm kültürleri birbirine bağlama” fikrinin aslında farklılıkları ortadan kaldırdığını farkettirdi. Kendisini seviyoruz, yarın da birlikte olacağız.
Posted by Erdem Dilbaz at 03:51 0 comments
Friday 4 May 2007
3 Mayıs Perşembe | Zaman kaydı
Geldiğimiz günden beri ensemizde yumurta pişiriyordu güneş. Fakat son iki gündür havalar bozdu. Güneşte sıcaksın, gölgede üşüyorsun. Karasal iklim hakim burada. Uzakta bir göl varmış ama o da kâr etmiyor.
Tüm grupların kendi içlerinde tartışmaları bitince, her grup işlerini alıp masaya getirdi. Hep birlikte masaya oturduk, kendimize ait olmayan ve yapılması muhtemel projeleri oyladık. Elimizdekilere bakınca yarın daha da güzel geçecek gibi görünüyor.
Posted by Erdem Dilbaz at 18:04 0 comments
Thursday 3 May 2007
2 Mayıs Çarşamba | Şehirdeki insan sayısı 28'e yukseldi!!
Burası, dedim ya, Avrupa'nn Ankara'sı tam olarak. Sabah belediyenin ek binalarından birine gittik. Orada buluşacağımız kişi şehir planlama departmanından Laurent Langer idi. Binaları çok güzeldi buradaki tüm binalar gibi. Bizi aldığı toplantı odası da tam işine göre düzenlenmişti. Etrafta ilgi dağıtacak hiçbirşey yoktu. Güzel siyah masaları yanyana koymuşlar, şık bir projektörleri, gün ışığına göre otomatik açılıp kapınan dış jaluzileri,vs..vs..
Hepimiz masaya yerleştikten sonra Bay Langer samimi tonuyla, arada untuttuğu İngilizce kelimeleri Fransız hocalarımıza sorarak, şehrin mimari gelişimini anlattı. Tabi şehir planlamacı olarak şehirdeki sosyal yaşamı da açıkladı. Gidip Kirchberg denen mekanı gördük.
Şehirin gelişimine gelince. Yaşlılar göçüp gitmeye başlayınca bu diyarlardan genç nüfus az da olsa varlığını sürdürmüş. Varolan tüm yapılar cok eski ve klasik. 1950'den beri dorğu düzgün bir kazma vurulmamış hiçbir yere, ta ki 2000'lere kadar. Burası Avrupa'nın işlerini yürüten üçüncü merkez olunca yapılanma da hızlanmış. O kadar çok ve güzel mimari örnekleri var ki.. Hmm ama sorunları var. Hem de büyük. Mesela şehirde yaşayanlarla çalışanların sayısı arasında dağlar kadar fark var. Avrupa'daki genç nüfusu buraya çekmek istiyorlar. Fakat gençler için de çok pahalı olduğunu biliyorlar. Buna bir çözüm getirseler paylaşırlardı, ne düşündüklerini bilemiyoruz.
Kirchber denen platformda yıllar önce bankaların merkezleri kurulmuş. Zaten burası bir yandan da banka şehri. Bu nedenle hukuk, bankacılık gibi bölümleri olan üniversiteler kurmak istiyorlar. İşleri zor. Portekizce, İngilizce, Fransızca, Almanca ve bunların karmaşası bir Lüksemburgca var kullanılan diller arasında.
Şehrin merkezinden çok uzak kalmak istemiyor kimse. İnsanlar şehrin etrafına yayılsın istemiyorlar. Mesela bizdeki Tarlabaşı bulvarı nasıl sosyal yapılanmayı ikiye ayırıyorsa, burada da tren yolu şehri ayırıyor. Bundan rahatsızlar. İnsanların bir araya gelmesini sağlamak için tren yolunun iki tarafına da çok geniş kompleksler düşünüyorlar. Sinemasından alışveriş merkezlerine, iş yerlerinden eğlence parklarına kadar bir çok yapı konduracaklar. Gerçekten büyük bir alan.
Mesela çok ilginç bir sorunları var. Kapitalist dünya içinde büyük bir ironiyi kırmaya çalışıyorlar. Şehirde toplu taşıma araçlarını halkın sadece %2'si kullanıyor. Çünkü %98'inin kendi araçları var. Yollar da bomboş. Yol tıkanıyor, trafik var dedikleri şeyi de bugün öğlen saatlerinde yaşadım. Güldüm valla. Gideceğimiz yere tahminen 6 dakika geç kaldık o kadar.
Toplu taşımayı arttırmak için de tramvay gibi farklı araçlarla insanları yönlendirmek istiyorlar. İyi hazırlanmış projeleri var. Kitapçıklar aldım, gelince uzun uzun anlatıcam onları da.
Bir de endüstriyel alanlarla şehir merkezi arasında bağ kurmak istiyorlar. Yani insanların bulundukları yerleri önce birbirlerine bağlayacaklar ardından da sosyalleşmeleri için alanlar yapacaklar. Bunları ne kadar zaman için planladıklarını öğrenince şaşırdım. 25 yıl!! 25 yıl sonra burası böyle olacak dediler. Herşeyleri de hazır, takır takır yapıyorlar. İstanbul'la karşılaştırılamaz. O kadar farklı ki. En fazla Anadolu'daki azca büyük şehirciklerle, belki Eskişehir'le karşılaştırılabilir dinamikler açısından.
Transit geçiş şehri olarak ün kazanmış burası. Sadece uzun bir yol varmış diğer ülkelere bağlanan bir de havaalanı, aynı yol üzerinde. İşte sonra banka merkezleri kurulmuş havaalanına yakın yerlere. Sonra da olaylar gelişmiş, hala da gelişiyor.
Tüm bunları gördükten sonra atölyeye dönüp günlük data çıkınlarımızı ortaya döktük. Yarın nasıl bir konu üzerinde calışacağımızı belirleyecegiz.
Posted by Erdem Dilbaz at 11:45 0 comments