İlk tur sonuçları | Herkes bir inci
Tüm gruplar projelerine odaklandılar. Talia Dorsey’in katılımıyla gerçekleşen son sunumun ardından gerçekleştirmeyi düşündüğümüz projelerimizin kenarlarını yumuşatmaya, vaktimiz kaldıkça da cila atmaya başladık. Fikirler güzel ve herkes de elinden gelenin en iyisini yapmak istiyordu. Rötuş zamanı yaşanan hareketlilik diğer günlerden çok da farklı olmamakla birlikte atölyenin ardından gelecek boşluğun dumanını hafiften yüzümüzde hissediyorduk. Herkes soğukkanlılığını korumaya çalışıyordu. Sessiz bir çığlık olarak panik, hareketlerimize işliyordu. Bu iş için buraya gelmiştik ve neyi kimle yapacağımızın hiçbir önemi yoktu. Bu iş bitecekti. Birbirimize güvenmek zorundaydık. Açık iletişim gerekiyordu. Eleştirilere açık olup başkasını da eleştirmekten kaçınmamalıydık. Tartışarak ortak dilimizi bulmalı ve onu geliştirmeliydik. Tam da böyle oldu herşey.
Hatırlarsanız bizim grubun çıkış sorusu da “şehir bizden bi’şeyler mi saklıyor?” olmuştu. İki hafta boyunca bu sorunun peşinden koştuk. Sonuç ne oldu biliyorsunuz; şehirin ya da ülkenin saklayacak bi’şeyleri yok. Herşey öss sınavında anlam yüklemeye çalıştığınız felsefe soruları kadar basit temeller üzerine kurulu. Direk çıkarımlar yaparak “burası şöyle bir yerdir, şehir yaşantısı da böyledir” deme rahatlığımız vardı. Lüksemburg’lunun biri gene hiçbir fıkraya konu olamıyor, Lüksemburg’dan dünyaya gene bir yıldız parlamıyordu. Bizim ekibimizin sorudan yola çıkarak hazırladığı konsepti de hatırlıyorsunuzdur; Luxemburger!
Ekonomik ve hukui düzenlemelerle yüksek getirilere mahal veren sistem üzerine kurulan 200’den fazla banka; Avrupa Birliği’nin en önemli kurumlarına ev sahipliği yapan Kirchberg platformu ve tüm bunların arasında kalmış yaşayanlarının tektipliliği üzerine yarattığımız metafor; ülkenin yoktan varedilen ve pazarlanan değerlerinin altını çizen ironik bir eleştiri özelliği taşıyor. Mükemmel bir Luxemburger’in tadına bakmak ülkede bizi en çok rahatsız eden mükemmelliğe de gönderme niteliğindedir.
Grubumuzun hazırladığı Luxemburger ambalajı Thibaut’ya, projemizi anlatan A0 boyutundaki görsel düzenleme Juan’a, Lüksemburg için alternatif yemek kitapçığı çalışması da Erdem’e ait. Atölyenin sonunda hazırladığımız çalışmalarımızı aşağıdaki linklerden görebilirsiniz. Eğer ki yeteri kadar anlatıcı olmadıklarını düşünüyorsanız, bizim gözümüzden kaçırdığımız bir nokta ya da anlatım eksikliği var demektir. Bu durumda görüşlerinizi bildirmekten çekinmeyiniz.
Bu blogda kişisel deneyimlerimin mekanik yanını sizlerle paylaştım. Buradan ayrılırken yaşadığım duygusal salınımlarımı ise işin dışında tutmaya özen gösterdim. Atölyeye katılacak Bilgi öğrencilerine olası sosyal sıkıntalar hakkında fikir vermesi açısından son sayfayı hissiyat devinimleriyle biraz ağlatalım.
Diğer bir sıkıntı kaynağı şehirin düşünceleri zorlayacak derecede yapaylığını hissetmeniz oluyor. Bundan emin olsanız da beyniniz buna inanmak için veri istiyor. Benim buna inandığım noktadan sonra ise burada yaşamak için emekliliğimi ve eşimi hayal etmekten başka düşünecek hiçbi’şeyim olmadı şehir hakkında. O bile tartışılır.
Bu arada, şehir şehir diyorum fakat ülkeden bahsettiğimi her seferinde unutuyorum. Bunun da nedeni merkez dışındaki heryer evrensel köy hayatı ve gene evrensel endüstriyel yapılarla dolu olduğundan kültürel anlamda yaşanacak ve anlatacak değerli konu başlıklarının olmamasıdır. Ülkenin ismi de merkezin ismiyle aynı; Lüksemburg.
Ülke kişi başına yıllık gelirde dünya sıralamasında bir numara olduğundan bu durumun gündelik harcamalara yansıması da bir hayli yüklü oluyor. Basit bir yiyecek size 4 euro’dan aşağıya mal olmuyor. Ufak bir rakam gibi gözüktüğüne bakmayın hiç, kendisi üç haftada günde kaç defa karşınıza çıkacağını çok iyi biliyor. Alkol kullanımınız varsa rahatsınız. İçkiler çok ucuz. Fakat bu durum da sürekli alkol alabileceğinizi göstermiyor. Her türlü yiyecek ve içecek satan tüm mekanlar akşamüzeri 6, bazı marketler ve bildiğim bir benzin istasyonu da 8’e kadar açıklar. Oturduğum yerde sabah 4’e kadar açık 3 dükkana gece ziyaretleri alışkanlığım olduğundan buradaki sisteme hiç mi hiç alışamadım. Alışmak da gerekmiyor tabi, siz onlardan önce davranıp kalabalık olmayan öğlen saatlerinde alış-verişinizi yaparsanız istediğinizi temin edebilirsiniz.
Aileyi, eşi dostu aramak için ise iki seçeneğiniz var. Eğer kişisel cep telefonunuzdan yüksek tarifelerden görüşme yapmak istemiyorsanız, postaneye giderek 10 ya da 20 euro’luk “Full Contact” adlı karttan alınız. Bu kartların üzerindeki şifreyi girerek sabit telefonlardan Türkiye ile uzun soluklu görüşmeleri uygun fiyata yapabilirsiniz. Olur da acilen arama yapmanız gerekir ve bu karttan bulamazsanız, tren garındaki mecmua satan dükkandan temin edebileceğiniz standart kartlar da işinizi görecektir.